Yazmalı mı Yazmamalı mı ?

Yazmalı mı Yazmamalı mı ?

Kişisel gözlemlerime göre, Türkiye’de - yaşlı ya da genç farketmiyor - bireyler vasiyet yazmaya pek sıcak bakmıyor. Hayatın tek gerçeği, -bir gün hepimizin öleceği-ama nedense çoğu insan bu gerçek yokmuş gibi davranmayı seçiyor. “Bir gün ben öldüğümde..” diye başlayan cümleler genelde “ ..o zaman kıymetimi anlarsın” diye bitiyor. Ölümden konuşmaktan ve hele ölmekten çok korkuyoruz. Neden ve nasıl’ını psikologlara ve sosyologlara bırakalım ve ölümden sonra malımızın, mülkümüzün bizim istediğimiz gibi paylaşılması için “benden sonra tufan“ demeyenlerin neler yapabileceğine şöyle göz ucuyla bir bakalım.

 Öncelikle belirtmek gerekir ki, hukukumuzda yazılan vasiyetnamenin uygulanmasında, vasiyet bırakanın iradesini kısıtlayan çok şey var. “Neden bu kadar kısıtlayıcı bir sistem benimsenmiş?”  diye sorarsak, Türkiye’de atalardan gelen, yıllardır aile içinde nesilden nesile aktarılan toprakların, mal varlığının intikalinin tek bir bireyin iradesi ile düzenlenmesi pek mümkün değil. Doğru da değil kanımca. Bu nedenle önce Türk Hukukundaki düzenlemesine göre vasiyet nedir, ne değildir biraz bilgilenmekte yarar var.

Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisinde “bitiştirmek, bağlamak; önermek” anlamlarındaki vasiyyet (çoğulu vesâyâ) fıkıhta kişinin, malını ölüm sonrasına bağlayarak bir şahsa veya hayır cihetine teberru yoluyla temlik etmesini ifade eder. Ölüme bağlı bu işlemi yapan kişiye mûsî, vasiyetten yararlanacak kişiye veya hayır cihetine mûsâ leh, vasiyet konusu mal veya menfaate mûsâ bih denir. Fakihler vasiyeti ölümden sonrasına dayalı teberruda bulunma anlamına tahsis etmişlerdir (Şirbînî, III, 52). Vasiyetin kaydedildiği belgeye vasiyetnâme denir.

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı resmi sitesinin Vasiyet hakkındaki anlatımı ise şöyle: Vasiyet ölümden sonraya bağlı olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahsa temlik etmek, bırakmaktır. . Bir kişi, mal ve haklarının en fazla üçte biri üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir, geriye kalan üçte iki varisler namına korunmuş hissedir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), malının yarısını vasiyet etmek isteyen bir sahâbîye üçte birini vasiyet etmesini söylemiş, hatta bunun bile çok olacağını beyan etmiştir (Buhârî, Vesâyâ 3). Malın üçte birinden azının vasiyet edilmesi müstehaptır. Varisler fakir ise vasiyet etmemek daha faziletlidir. Terekenin üçte birinden daha fazla olan veya varislerden herhangi biri lehine yapılacak vasiyet ise, diğer varislerin iznine bağlı olarak geçerlidir (Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 376-377). Zira vârise vasiyet caiz değildir.

            Medeni Kanun düzenlemesine girmeden önce neden İslami inanış ve uygulama üzerinden anlatmaya başladığımı merak edenler için söyleyeyim, Türk Hukukundaki düzenleme ve mirasa bakış açısı İslam Hukukundaki düzenlemeye yakın. Amerikan filmlerinde, TV deki dizilerde olduğu gibi, muris (miras bırakan kişi ) malını istediğine bırakamıyor. Halbuki Amerikan dizilerinde görüyoruz ki muris tüm servetini çok sevdiği köpeğine bırakabiliyor. Veya bir başkası eşine ve çocuklarına pek bir şey bırakmazken yeni tanıştığı birine tüm servetini vasiyet edebiliyor. Ama bizde işler pek öyle yürümüyor. Bir söz vardır “Ölüm hak miras helal” Yasal düzenlememiz ve uygulamamız da bu söyleme uygun.

            Medeni Kanunun, Tasarruf Edilebilir Kısım başlıklı 505. Maddesine göre “ Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa, mirasbırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.”  

Medeni Kanun 505. Maddede sözü edilen saklı pay nedir? Saklı pay, Miras hukukunda yasal mirasçılara isabet eden bir kısım miras payının üzerinde miras bırakanın müdahalesinin olmasını engelleyen, bazı mirasçıların miras paylarının bir kısmını miras bırakana karşı dahi koruyan bir sistemdir. Saklı paylı mirasçının saklı payı, yasal miras payının belirli bir oranıdır. Miras bırakan bu oranlar dahilindeki mallar üzerinde tasarruf edemez, bu mirasçının saklı payından daha azına isabet edecek şekilde terekeden mal kalmasına sebebiyet veremez. Saklı pay sahibi mirasçının saklı pay üzerindeki miras hakkı hiçbir şekilde ortadan kaldırılamaz.

Saklı pay; Altsoy dediğimiz evlatlar, torunlar vb. için yasal miras payının yarısı, Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü. Miras bırakanın malvarlığından bu oranlara isabet eden kısmı üzerinde yapmış olduğu vasiyetler saklı paya tecavüz ettiği oranda iptale tabidir.

Ölümden sonra büyük emeklerle kurulmuş işimizin doğru gelişmesi, baskın kişilik çocuklarımızın daha naif olan kardeşlerini mağdur etmemesinin bir yolu da aslında vasiyet olabilir. Tabii vasiyetin ne amaçla düzenlendiği, ve ne kadar objektif olduğumuz ayrı bir değerlendirme konusu olabilir? Hukuk yazılı kuralların hayata geçirilmesi sırasında objektif kriterler üzerinden düzenleme yapar, olayın sübjektif özelliklerini değerlendirmek hakime aittir. Vasiyet hazırlanması, acil durumlar hariç noter aracılığıyla yapılmakta ise de amaca uygun yazılabilmesi konusunda uzman ve beklentileri doğru değerlendiren hukukçular ile mümkün olacağı kanısındayım.

Av. Güler Polat

Av. Güler Polat